taraf gazetesi,taraf oku,taraf gazetesi köşe yazarları oku

düşünmek taraf olmaktır

Posts Tagged ‘taraf gazetesi’

yasemin çongar-Ergenekon şemasında Deniz Baykal da var-

Posted by gresiraliyiz Ağustos 1, 2008

Geçenlerde, bu sütundaki bir yazıyı Taraf’ın manşetine taşımıştık.

 

11 Temmuz 2008 tarihli o yazının bir bölümü şöyleydi:

 

“Beş yıl kadar önceydi.

 

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başbakanlığa ‘çok gizli’ bir yazı gönderdi.

 

Konusu Ergenekon…

 

MİT’in yazısı, devletin içine uzanmış Ergenekon çetesinin şemasını içeriyor ve bu örgütün araştırılmasını tavsiye ediyor.

 

2003 tarihli örgüt şemasında, Ergenekon mensubu siyasetçilerin, işadamlarının, gazetecilerin adları var.

 

Siyasetçiler arasında bir partinin genel başkanının ismi hemen dikkat çekiyor.

 

Çeteci gazetecilerin listesinde bir büyük gazetenin genel yayın yönetmeni, Ankara temsilcisi ve çok popüler bir yazarı göze çarpıyor.

 

Ergenekoncu işadamları arasında sanayiciler de var, medya patronları da.

 

Bu şahısların adlarının bu belgede yer alması, bilerek ya da bilmeyerek Ergenekon için çalıştıklarının kanıtı sayılamaz.

 

Ama şunu gösterir:

 

Bugün siyaset sahnesinde, iş âleminde ve medyada hâlâ çok etkin konumlarda olan bir dizi isim, Ergenekon’la bağlantılı olabilecekleri iddiasıyla MİT tarafından Başbakanlığa rapor edilmiş.

 

Kimilerinin ‘efsane’ saydığı Ergenekon hakkında istihbarat toplayan MİT, bu istihbaratı ve şüphelerini beş yıl önce Başbakanlığa aktarıp araştırılması gereğini vurgulamış.

 

Kimseyi töhmet altında bırakmamak için bu belgedeki isimleri yazmayacağım.

 

Bu belgenin, 2 Temmuz 2008 tarihinde, Başbakanlık tarafından Ergenekon operasyonunun sorumlularına intikal ettirildiğini söylemekle yetineceğim.”


İDDİANAMEYE BÖYLE YANSIDI

Bu yazıdan ve bu yazıya ilişkin “MİT’te Ergenekon’un örgüt şeması var” manşetimizden tam iki hafta sonra Ergenekon iddianamesi açıklandı.

 

İddianamenin 49 ve 50. sayfalarında, “MİT Müsteşarlığı’nın Ergenekon Terör Örgütü Hakkındaki Yazısı” başlığı altında, Taraf’ın manşetine konu olan yazışmaya değiniliyor.

 

Kısaca, MİT Müsteşarlığı’nın 2002’de kendisine bilinmeyen bir kaynaktan intikal eden “iddia niteliğindeki bilgiler çerçevesinde hazırladığı kitapçığı” 2003’te önce Genelkurmay Başkanlığı’na, sonra Başbakanlığa ilettiğini yazan iddianame, aynı çalışmanın bir özetinin 2006’da tekrar Başbakan’a ve Genelkurmay Başkanı’na sunulduğunu kayda geçiriyor.

 

İddianame, aynı bölümde, MİT’in 2003’te Başbakanlığa ilettiği yazıdan geniş bir alıntıya da yer veriyor.

 

Bu alıntıda, “Sonuç” başlığı altında MİT’in şu mütalaası aktarılıyor:

 

“Mevcut bilgilerden hareketle, kesin belirleme yapılamamakla birlikte ‘Ergenekon’ adı kullanılarak yürütülen çalışmaların; bu aşamada Devleti/Rejimi hedef alan bir grubun kendi çıkarları çerçevesinde organize olma çabalarını içerdiği izlenimi edinilmiştir.

 

Ancak, iddia niteliğindeki bu bilgilerin, birbirinden müstakil değişik kanallardan gelmesi ve birbirini büyük ölçüde teyit eder olması, olaya dedikodu çizgisinin ötesinde bir anlam kazandırmakta ve yönlendirilmiş organize bir faaliyetin işaretlerini taşımaktadır.

 

Bu nedenle, konuyla ilgili mevcut bilgiler;

 

Asker orijinli yönlendirici bir kadronun kontrolünde,

 

Bazı Sivil Toplum Örgütleri (STÖ),

 

Siyasi Parti ve Medya kuruluşlarının kullanılması suretiyle,

 

Sivil idarenin örtülü biçimde denetime tabi tutulması ve yeni bir yapı altında yeni bir yönetim biçimi yaratılması amacına dayalı… olduğu değerlendirilmektedir.”

 

İddianamenin ilgili bölümü, savcıların “Bizzat MİT Müsteşarlığı’nca da Ergenekon’un illegal bir yapılanma olduğu tespit edilip resmi raporla kayıt altına alındığı görülmüştür” değerlendirmesiyle sona eriyor.


MİT’İN İLETTİĞİ İSİMLER

Dün Taraf’ın yazıişlerinde CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın grup konuşmasını tartıştık.

 

“Derin” bir avukat gibiydi; sığ bir savunma yapıyordu.

 

Ergenekon savcılarını doğrudan hedef alıyor, iddianameyi küçümsüyordu.

 

Konuşmasının bir yerinde “İddianameye göre, Ergenekon çok köklü bir örgüt ama MİT’in haberi yok” gibilerinden alaycı bir ifade de kullandı.

 

Aslında Baykal’ın sözleri, Ergenekon davasını karalamaya çalışan diğer gönüllü çete avukatlarının yazıp çizdiklerinden pek farklı değildi.

 

Yine de, “devletçi” bildiğimiz bir siyasi parti liderinin, devletin MİT ve Genelkurmay dahil birçok kurumunun, araştırılmasında yarar gördüğü bir örgütlenmeyi böylesine fütursuzca sahiplenmesine anlam vermekte zorlandık.

 

Baykal’ın “devlet”i değil, “derin”i savunduğunu düşündük.

 

Bu düşüncelerle, bugünkü birinci sayfamızı hazırlarken, Ergenekon iddianamesinin 1 ağustosta açıklanacak eklerinde, benim 11 temmuzdaki makaleme konu olan MİT yazısının da yer alacağını öğrendik.

 

Söz konusu 2003 tarihli yazının ekindeki şemalardan “Ergenekon” başlıklı olanında, örgütle bağlantılı politikacılar arasında adı hemen dikkat çeken siyasi parti genel başkanının Deniz Baykal olduğunu hatırladık.

 

Baykal’ın ve cuma günü kamuoyuna açıklanacak olan MİT yazısındaki diğer isimlerin Ergenekon’la bağlantısı var mı bilmiyoruz.

 

Ama 11 temmuzda yazdığım gibi, “bugün siyaset sahnesinde, iş âleminde ve medyada hâlâ çok etkin konumlarda olan bir dizi isim, Ergenekon’la bağlantılı olabilecekleri iddiasıyla MİT tarafından Başbakanlığa rapor edilmiş” diyebiliyoruz.

 

İddianamedeki ayrıntılar sayesinde, bu iddianın MİT’e bilinmeyen bir kaynakça aktarılmış olabileceğini de öğrendik.

 

İddianın aslı belki de yok, ama şurası kesin ki 2003’te MİT, bu isimleri içeren bir şemayı Başbakanlığa iletme gereği duymuş.

 

Hatta aynı çalışmanın bir özetini 2006’da Başbakan’a yeniden göndermiş; Genelkurmay’a da 2003 ve 2006’da benzer raporlar iletmiş.

 

İnsan ister istemez merak ediyor:

 

Acaba bu raporlardan, bu şemalardan, bu listelerden haberli Ergenekon savcıları dün Deniz Baykal’ın ağır salvolarına hedef olunca ne düşündüler?

 

Ve acaba, Baykal Ergenekon’un avukatlığına soyunurken, kendisini Ergenekon’la bağlantılandıran belgeler olduğunun ne kadar farkındaydı

Posted in köşe yazarları, yasemin çongar | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »

kum saati ahmet altan-hukuk bunun neresinde-

Posted by gresiraliyiz Ağustos 1, 2008

Bu dava bir hukuki facia olarak başlamıştı…

 

Bir hukuki facia olarak da bitti bence.

 

Geçen yıl 27 Nisan’da yasalara aykırı olarak bir muhtıra veren ordu, 22 Temmuz seçimlerinde çok ağır bir tepkiyle karşılaşıp geri çekilerek yerini yargıya bıraktı.

 

Seçimlerden önce “367” felaketine imza atan Anayasa Mahkemesi’nin bu sefer de AKP’yi kapatarak görevini yerine getireceği bekleniyordu anlaşılan.

 

Yargıtay Başsavcısı, bütün hukuki kuralları zorlayarak bir dava açtı.

 

Başsavcı, AKP’nin “şeriat odağı” olduğunu iddia ederek bu partinin kapatılmasını istedi.

 

Bu davayı görüşen Anayasa Mahkemesi ne karar verdi peki?

 

Altı üyenin “kapatılsın” demesine karşılık, dört üye “kapatılmasın ama para cezası verilsin” dedi, bir üye de davanın baştan reddedilmesini istedi.

 

Şeriat ciddi bir suçlama.

 

Ama şeriat gibi bir konuda, Anayasa Mahkemesi üyesi düzeyine gelmiş insanlarda bile ortak bir kavram ve tarif oluşmamış.

 

Altısının “şeriat” gördüğü yerde, beşi “şeriat” görmüyor.

 

Altısı, bu “parti şeriat odağı” diyor.

 

Beşi “değil” diyor.

 

Ama “değil” diyenler de, “kapatılacak kadar şeriatçı değil ama para cezası verilecek kadar şeriatçı” deyip para cezası kesilmesinden yana oy kullanıyor.

 

Ne demek “para cezası verilecek kadar” şeriatçı?

 

Şeriatçıysa kapatın.

 

Değilse niye para cezası veriyorsunuz?

 

Bu nasıl hukuki bir ölçü?

 

Şeriatçılığın ne kadarı kapatılmayı, ne kadarı para cezasını gerektiriyor?

 

Şeriatçılığı böyle “basamak basamak” değerlendirmek mümkün mü?

 

Bence, 367 kararı da, türban kararı da, bu son AKP kararı da hukukla pek ilintili kararlar değil.

 

Bunlar siyasi kararlar.

 

Askerî muhtıranın başarısızlığından sonra bir yargı darbesi girişimiyle karşılaştık.

 

Ama gerek dünyadan, gerekse Türkiye’nin içinden gelen tepkiler böyle bir darbenin sonuçlarının pek parlak olmayacağını gösterdi girişimcilere.

 

Ayrıca, AKP’nin kapatılması halinde, ağustos ayında yapılacak Askerî Şûra’dan çıkacak tayin ve terfileri imzalayacak resmî bir otoritenin ortada kalmaması ihtimali de doğmuştu.

 

Bu “ihtimal” de kararı etkilemiş olabilir.

 

Doğrusu, birçok insan gibi ben de böyle olabileceğini düşünüyorum.

 

Böyle bir şeyin akıldan geçmesi bile yeterince kötü.

 

Bir mahkemeyle ilgili, insanın aklından böyle şeyler geçer mi?

 

Daha önce o mahkeme 367 gibi hukuk dışı bir karar almışsa, geçer.

 

Peki, şimdi ne olacak?

 

Lekeli bir hukukumuz vardı.

 

Lekeli de bir siyasi iktidarımız oldu.

 

Anayasa Mahkemesi’nin “yarısından fazlasının” şeriatçı bulduğu bir parti, ülkeyi yönetmekte herhalde epey zorlanır.

 

Bu karar, her seferinde karşısına çıkarılacak.

 

Yargı, darbeyi tam gerçekleştiremedi ama bıçağı soktu.

 

Oradan kanırtacak.

 

Kendilerini Türkiye’nin sahibi olarak görenlerin dişi artık halkın iradesine geçmiyor.

 

Ama hâlâ yaralayabiliyorlar.


Süratle yeni bir seçime gitmek gerekiyor bence.


Nasıl 22 Temmuz ordu müdahalelerini durdurup onu hukukun içine çekilmeye zorladıysa, yeni bir seçimle de yargıyı hukukun içine çekmek lazım.
Yargı da burada bir “halk” olduğunu anlamalı.
AKP de artık daha demokrat ve kararlı bir çizgide durmanın, kendisi için de ülke için de daha hayırlı olduğunu fark etmeli.
Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var.
Özgürlükleri güvence altına alan bir anayasaya.
Kürtleri de, Alevileri de, dindarları da, demokratları da, solcuları da koruyacak, herkesi eşit vatandaş statüsüne getirecek, fikirleri ve inançları özgürleştirecek bir anayasaya.
Seçim Yasası’nı, Siyasi Partiler Yasası’nı baştan aşağı değiştirmek de artık bir zorunluluk.
Sistemin “bozuk yanlarından acaba ben de yararlanabilir miyim” kurnazlığı yürümüyor, sistem o bozuk yanından yeniden büyüyor çünkü.
Sistem bütünüyle değişmeden hiç kimse güvence altında olmuyor.
Ordunun politikanın dışına çıkıp asıl işine döneceği, yargının siyasallaşmaktan uzaklaşıp hukukileşeceği, siyasal partilerin “tek adam” yönetimi altında aşiretleşmeyeceği, bütün fikirlerin örgütlenme hakkına sahip olarak kendilerini demokrasi içinde ifade edip parlamentoda yerini bulacağı, tüm vatandaşların eşit olacağı, insanların nasıl giyinip, nasıl konuşacağına “devlet otoritesinin” karışamayacağı, devletin şeffaflaşacağı, “derin devletin” bitirileceği bir ülke yaratmak için gerekli koşullar oluşmuş gözüküyor.
Neden biz de gelişmiş, özgür, zengin bir ülke olmayalım?
Neden bu ülkenin her fikirden, her dinden, her ırktan insanları kendilerini güvencede hissetmesin?
Bence yaşadığımız hukuk faciası büyük de bir fırsat yaratmış durumda Türkiye için.
Yeni bir seçim ve yeni bir Türkiye fırsatı.
Bu ülke de tarihinde ilk defa mutluluğun, güvenin ve özgürlüğün tadını tatsın.
Biz ümitler dünyasına, facialar kapısından geçerek giriyoruz.
Bir faciadan daha geçtik.
Umarım girdiğimiz bu ümitler dünyasının gereklerini yapacak feraseti de gösteririz.

Posted in ahmet altan, köşe yazarları | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , | 1 Comment »

murat belge -devrimci-

Posted by gresiraliyiz Ağustos 1, 2008


Öyle anlaşılıyor ki, bizim memleketin “sol”unda yer alan bazı arkadaşlarımızın zihninde, belki daha çok da bilinçaltında, oldukça kendine özgü bir “devrimci” kavramı var. Bu, “ortaklaşa bilinçdışı”na özgü imgeden söz ettiğim için, söylediklerim kimsenin fiilen ağzından çıkmış şeyler değil; ama birilerinin ağzından çıkanların altında yattığını düşündüğüm şeyler.

 

“Ayakkabıcı” dediğimizde aklımıza nasıl “ayakkabı yapan” bir adam geliyorsa “devrimci” deyince de “devrim yapan” birini zihnimizde canlandırıyoruz herhalde. Bu adam, öyle ufak tefek, “çerezlik” işlerle uğraşmıyor, zamanı gelince “devrim yapıyor”.

 

Çocukluğumda okuduğum “Hayvanlar Âlemi” gibi çocuk ansiklopedilerinde, karıncalarla ilgili bir şeylere rastlamıştım. Bütün bilgiler zaman içinde değişiyor, yenileniyor; bu da değişti mi, bilmem. Ama “asker karınca” denilen, her yuvada bulunan bir karınca tipi olduğunu okumuştum. Bu karınca sadece dövüşmeyi bilirmiş, elinden başka hiçbir şey gelmezmiş. O kadar ki, karnını doyurmayı bile beceremez, bildiğimiz sıradan işçi karıncalar bunların ağzına yem koyarak beslermiş. Bir zamanlar bizim memlekette de “profesyonel devrimci” denilen bir insan tipine –şimdikinden daha sık- rastlanırdı. Bunları görünce nedense aklıma hep “asker karınca” gelirdi.

 

“İnsanlar Âlemi” diye genellenebilecek, tarih kitaplarını okuduğumda, zihnimde “Bolşevik” diye bir insan tipi canlanmıştı. “Bolşevik” deyince kavram daralıyor, bir zaman ve mekânla sınırlı bir tip kalıyor ortada. Muhtemelen bu çok doğru değil; dediğim insan türü muhtemelen her yerde vardır –az da olsa.

 

Ama “Bolşevik”, bu insan tipinin özel ve iyi bilinen bir örneği. Onun için, ona referansla konuşmakta ciddi bir sakınca yok.

 

Benim bu soyutlamadan anladığım, öncelikle, elinden her iş gelen bir insan tipidir. Yani, “asker karınca”nın ya da bizdeki “profesyonel devrimci”nin tam tersi. Sonuç olarak, “takıntılı” bir insan tipidir; o da, yaptığı her şeyi “devrim için” yapar. Bu özelliğiyle, bana çok “sevimli” gelmez doğrusu, ama çok “saygıdeğer” gelir. Bu adamı bir gün fabrika semtinde işçilere, ertesi gün kırda köylülere propaganda yaparken görebilirsiniz; akademik bir konuda bilgi toplamasını söyleyin, kitaplığa kapanıp o bilgiyi çıkarır; “falancanın evine ahçı kılığında girip istihbarat toplayacaksın” deyin, yemek pişirmeyi de –bilmiyorsa- öğrenip o işi de yapar.

 

Böyle “adanmış” ve böyle “becerikli” bir adam olduğu için, koşullar belirli bir durumu ortaya çıkardığında, “devrim” de yapar. Ama zaten koşullar sadece kendiliğinden –anlayamadığımız, analiz edemediğimiz birtakım mistik mekanizmaların çalışması sonucu- böyle bir “durum” yaratmaz. O koşullarda ve o “durum”da, anlattığım bu insan tipinin de payı vardır. Daha doğrusu, “nesnel” ve “öznel” diye zihnimizde soyutlayarak ayırdığımız koşullar, gerçekte tamamen içiçe geçmiş olarak varolurlar. Böyle adamların varlığı ve etkinliği böyle bir “durum”un oluşmasına imkân verir ve adamlar böyle olduğu için de, o “durum”dan bir “devrim” ortaya çıkar.

 

Bolşevikler 1900’de de aynı Bolşevikler (henüz Menşevikler’den de ayrışmamış olarak), Çarlık aynı Çarlık’tı. 1905 olmadı; 1917 oldu. Tabii bu iki tarih arasında, “dünya savaşı” gibi çok önemli bir fark vardı. Ama aynı zamanda, devrimcilerin 12 yıllık etkinliğinin birikimi de vardı.

 

O yılların bir “devrimci”sini, imkân olsa da diriltsek ve bugünkü Türkiye’ye getirebilsek… Bir yanda “kapatma” davası, öbür yanda “Ergenekon” davası… Radek veya Buharin veya Troçki, bu duruma bakacak ve “Bu işler bizi ilgilendirmez. Biz ‘tarafsız’ kalmalıyız” diyecek!..

 

Ya da, diyelim Narodnikler hükümet kurmuş, icraatlarından biri de Okrana’nın insanlık dışı etkinliklerini teşhir etmek. Lenin, “Bu bizi ilgilendirmiyor” diyor ve Rusya’da kapitalizmin gelişmesini incelemeye devam ediyor.

 

Siz, bir toplumun tarihinin en çetrefil bir anında, Jules Verne’in Aya Seyahat romanını okumaya karar vermişseniz, sonra, o toplumun mütebaki tarihinin hangi aşamasında vaziyet edip de “devrim” yapmayı kuruyorsunuz?

Posted in köşe yazarları, murat belge | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »

Alzheimer ilacı bulundu 2012’de piyasada

Posted by gresiraliyiz Temmuz 31, 2008

Alzheimer tedavisinde zihinsel gerilemeyi yüzde 81 oranında azaltan ilaç, üçüncü aşaması da tamamlandıktan sonra yaygın olarak kullanılacak

Alzheimer hastalığının ilerlemesinin durdurulması için deneme aşamasındaki bir ilaç umut vaat ediyor. ABD’nin Chicago kentinde düzenlenen bir tıp konferansında sunulan bilgilere göre, Alzheimer’ın tedavisinde yeni bir yaklaşım olarak değerlendirilen Rember adlı ilaçla, hastanın beyin işlevlerini engelleyen tau adlı sinir hücrelerinin içinde gelişen protein zinciri kırılıyor. Araştırmacılar, hastalıkla ilgili olarak bugüne kadar hücre dışında yapışkan kümeler oluşturan beta amiloid adlı protein üzerinde yoğunlaşmıştı.
Alzheimer tedavisiyle ilgili çalışmalarda yakın zamanda gelişme sağlanamamasına karşın, bugün piyasada bulunan ve hastalığın sadece semptomlarını azaltmaya yarayan dört Alzheimer ilacının aksine, Rember bu alanda ilk kez bu kadar cesaret verici sonuçlar gösteriyor. Ancak uzmanlar, ilacın piyasaya çıkması için önünde yıllar bulunduğuna dikkat çekti.

TEDAVİ SÜRECİ • 20 yıl önce test tüpüne şans eseri düşen bir damlanın, o sırada üzerinde çalıştığı Tau proteinini yok etmesi üzerine bu buluşu hayata getiren İskoçya Aberdeen Üniversitesi Biyoloji Profesörü Claude Wischik, beynin işlevlerini sınırlayan protein zincirinin kırıldığı yeni yöntemi şöyle anlatıyor: “Araştırmaya katılan 321 Alzheimer hastasına günde üç kere olmak üzere Rember’ın üç farklı dozundan birer tane ya da plasebo verildi. Altı aylık sürede plasebo verilen hastalar beyin fonksiyonlarının yüzde yedisini kaybederken Rember ile tedavi edilen hastalarda herhangi bir gerileme kaydedilmedi. Bir yılın sonunda plasebo alan gruptaki hastalarda gerileme devam ederken, Rember tedavisinde, 19 ayın sonunda dahi Alzheimer hastalarının normal hastalık sürecinin hiçbir gerileme görülmedi.
Yapılan testlerde, hafif ve orta düzeyde Alzheimer belirtileri gösteren hastaların yeni ilacı kullanmaları durumunda zihinsel fonksiyonlarındaki gerilemenin yüzde 81 gibi oldukça büyük bir oranda azaldığı ortaya çıktı.
Eldeki verilerin şimdilik sadece bu 19 aylık dönemi kapsadığını ifade eden Profesör Claude Wischik, bundan sonrasında hastalığın nasıl bir seyir izleyeceğini bilmediklerini ancak en azından 19 aylık süreçte hastalığın ilerlemesini durdurduklarına inandıklarını söylüyor.

2012’DE BİTECEK • Bütün dünyada 26 milyon kişiyi tehdit eden Alzheimer, dünya nüfusu yaşlandıkça daha da yaygın hale geliyor. Şu anda ikinci faz çalışmaları aşamasında olan ilacın, yapılacak diğer testlerin de bu bulguları desteklemesi durumunda 2012 yılında üçüncü fazı tamamlayarak yaygın şekilde kullanılıyor

Posted in sağlık | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »

Resmi bir hazırlık maçı: 2-0

Posted by gresiraliyiz Temmuz 31, 2008

Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi 2. ön eleme turu ilk maçında tarihi belalısı Macaristan’ın MTK takımını güle oynaya yendi ve tur kapısını araladı. Sarı-lacivertliler, ikinci viteste oynamalarına rağmen Roberto Carlos ve Selçuk’la sonuca gitti

 

YENİLER SARACOĞLU’NDA • Fenerbahçe, Avrupa Şampiyonlar Ligi 2. ön eleme turundaki MTK Budapeşte karşılaşması ile sezonun ilk resmi karşılaşmasına çıkarken teknik direktör Luis Aragones, İspanyol golcü Daniel Güiza ve oyuna sonradan giren Emre Belözoğlu da ilk resmi maçlarına Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda çıkmanın keyfini yaşadı. 
Aragones, MTK Budapeşte karşısında, hazırlık maçında Ukrayna’nın Shakhtar Donetsk’i 2-1 mağlup eden ilk 11 kişilik kadrosunu değiştirmedi. Kezman, Ali, Yasin, Deniz, Mert ve Maldonado’nun yanı sıra sakatlıkları bulunan Deivid, Tümer ve Vederson maç kadrosuna alınmadı. Edu Dracena forma numarasını değiştirerek 4 numaralı forma ile oynadı.
Kadıköy’deki son Avrupa kupası maçını geçen sezon Avrupa Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Chelsea ile yapan sarı-lacivertliler, UEFA Kupası 1. tur mücadelesinde MTK Budapeşte ile 30 eylül 1999’da Kadıköy’de yaptığı rövanş karşılaşmanın ardından 9 yıl sonra rakibini yine Kadıköy’de konuk etti.

ESKİ DOST • Macaristan Futbol Federasyonu’nun genel sekreterliğini yapan Fenerbahçe’nin eski teknik direktörü Karlman Meszöly de karşılaşmayı izledi. Karşılaşmada tribünlerin büyük bir bölümü dolarken, yer yer boşluklar göze çarptı. Sarı-lacivertli taraftarlar, tribünde astıkları “Terörü Lanetliyoruz” yazılı pankartla Güngören’de meydana gelen terör saldırısına tepki gösterdi.

KADIKÖY’ÜN UĞURU • Fenerbahçe, Avrupa Kupalarında kendi sahasında oynadığı 13 maçtır yenilmiyor. En son 23 Kasım 2005 tarihinde, İtalyan devi AC Milan ile oynadığı ve ‘Sheva’ lakaplı Andriy Shevchenko’nun yıldızlaşarak dört gol attığı maçta 4-0 yenilmişti.

CARLOS SİFTAH YAPTI • Fenerbahçe’nin  golü 15. dakikada Roberto Carlos’tan geldi.Yaklaşık 25 metre uzaklıktan sol ayağı ile sert bir vuruşla topu yerden kalecinin soluna yolladı. Bu gol, Roberto Carlos’un Fenerbahçe forması ile Avrupa Kupalarında kaydettiği ilk sayı. Brezilyalı yıldızın Avrupa sahnesinde ise kendi kariyerindeki 17. golü. 

ASLAN’A GÖNDERME • Ezeli rakipleri Galatasaray’a gönderme yapan bir grup taraftarın ‘Emre bitti, sıra Arda’da’ pankartı açtıkları dikkat çekerken, Güngören’de yaşanan terör olayı Migros kale arkası üst tribünün önündeki demirlere ‘’Terörü Lanetliyoruz’’ yazılı pankart asılarak protesto edildi. 

MTK’NIN ÇAPI YETMEDİ • MTK Budapeşte’nin Fenerbahçe’ye rakip olması ne kadar mümkündü? Aslında bu bir resmi hazırlık karşılaşmasıydı. Ama geçmişte futbolun ciddi bir oyun olduğuna dair çok fazla örnek gördüğümüzden korkuyorduk da içten içe.
Aragones’in sahaya çıkardığı kadro biraz da mecburiyettendi. Emre’nin sakatlığı, Kezman ve Maldonado’nun yerlerine alınma ihtimali olan oyuncuların eksikliği Aragones’in sahaya sürdüğü 11’i bu şekilde ortaya çıkardı. Tabii ki temmuz sonunda tamamen hazır bir takım bulmak zor. Fenerbahçe’nin de sıkıntıları var. Rakipten çok üstün olmalarına karşın bölük pörçük ataklar yaptılar. MTK’nın çapı Fenerbahçe’yi bozmaya doğal olarak yetmedi.
Kim ne derse desin Aurelio’nun Fenerbahçe’ye katkısı çok büyüktü. O gittikten sonra el freni falan diyenler var. Ama oynadığı 40-45 maçın 30-35’inde vasatın altına düşmeyen istikrarlı bir orta saha oyuncusu bulmak kolay değil. İşler iyi gitse de gitmese de sevimli Marco’nun o hırsını ve inadını arayacak Fenerbahçe.
Semih ve Güiza akıllı futbolcular. Oyunu iyi biliyorlar. Bu, Fenerbahçe için ciddi bir avantaj. Gol atmadıkları maçlarda bile yıldızlaşma ihtimalleri var. İkisi de attırmaktan hoşlanıyor. Arkadaşlarına boş alan hazırlıyor, top atıyor. İşte bu önlerindeki tüm engellerde sarı-lacivertlilere güzel seçenekler sunuyor.
Fenerbahçe dün gece ideal savunmasıyla sahadaydı. Roberto Carlos’un klası ortada, attığı goldeki vuruşu ortada. Herkes arkasındaki boşluklardan bahsediyor. Doğru. Ancak böyle bir yıldıza sahipken bunun yaratacağı sorunları da halledebilmek gerekir. Real Madrid’e gidebilecek performanslar sergileyen Uğur, onun arkasına geçip gerektiğinde savunmayı kapatmalı. Açıkçası dünkü maç, savunmada oluşabilecek hataları fazlaca göstermedi. Rakibin kalitesi, buna izin vermedi.
Alex oynadığında önünde kaç forvet oynamalı? Çocukluğumuzun havuz problemlerinden daha zor bir soru. Bence dünkü maç açıkça bir şey gösterdi. Zayıf rakiplere karşı mutlaka 2 forvetle sahaya çıkılmalı. Avrupa’daki önemli maçlarda ve ligde derbilerle güçlü Anadolu ekiplerine karşı tek forvetle. Tek bir doğru yoktur ve rakibe göre bu doğrular değişebilir.
Kısacası Fenerbahçe için resmi bir hazırlık maçıydı izlediğimiz. En zayıf galibiyetin bile turu getireceğine inananlardandım. Bundan sonra turu kaybetmek çok zor. Fenerbahçe için artık bir sonraki turdaki daha ciddi rakibi düşünmenin zamanıdır. Belki o takıma karşı Aragones’in takımının gerçek gücünü test edebiliriz.

KADIKÖY MELTEMİ • Rüya gibi geçen bir futbol yazının ardından Şükrü Saracoğlu’nun çimlerine ayak basma vaktiydi. EURO 2008’in fiyakalısı Türkiye, Fenerbahçe-MTK Budapeşte maçıyla bu sezonun Avrupa serüvenini başlatıyordu. Sarı-lacivertliler, Avrupa şampiyonu apoletli teknik direktör Luis Aragones ve İspanya gol kralı Güiza ile caka satmaya hazırlanıyordu.
Okçu lakaplı Güiza ve ‘ne de olsa çift kişilik oynayan’ Colin Kâzım ile Macarların kalesini yoklayan Kanarya, aylardan beri hasretini çektiği Brezilyalı dünya yıldızı Roberto Carlos ile öne geçti. Sakatlığı yüzünden sarı-lacivertlileri geçen sezonun en kritik düzlüğünde yalnız bırakan Carlos, artık müseccel marka olmuş soluyla vuruyor, 16. dakikada skor tabelasındaki Fenerbahçe hanesine bir yazılıyordu. Maç öncesi bacağına sarılan Fenerbahçe amigosu Rambo’dan güvenlik güçlerinin yardımıyla zorla kurtulan Roberto Carlos uzaklardan fileleri bulmuştu.
30’da Avrupa Şampiyonası’nda üç gol atan Semih solunu konuşturduysa da Vegh topu güçlükle çıkarıyordu. Üç dakika sonrası La Liga’nın penaltısız gol kralı, kafayla sonuç alamıyordu. İlk yarının son çeyreğinde sarı-lacivertliler frene basınca başka pozisyon olmuyor, ilk yarı 1-0 Fenerbahçe lehine bitiyordu.
50. dakikada Aurelio’nun Endülüs’te Raks yapmaya gitmesi sonrasında ön liberoya yerleştirilen Selçuk soluyla şansını denedi. Birkaç dakika sonrasında Kâzım ölçüp biçip vursa da, gönye biraz kaydı, top da kaleyi sıyırdı. Kırmızı kramponlarıyla döktüren Kâzım, adeta EURO 2008’de bıraktığı yerden devam ederken, 57’de ilk defa gelen MTK tehlike bile yaratamıyordu.
59’da Gökhan’ın bıraktığı topta Selçuk vurdu, savunmadan seken top kaleciyi kontrpiyede bırakıp tıngır mıngır ağlara yuvarlandı. Fenerbahçe, 64’te Lugano, 66’da ise Güiza ile altıpastan kaleyi bulamadı. Okçu, nedense okunu bir türlü yayından fırlatamıyordu.
74’te Alex’in ‘al da at’ dediği Kâzım’ın kırmızı kramponları bu sefer Saracoğlu’nun direklerini sarstı. Antigualı baba, Kıbrıslı anneden olma çocuk sihrini konuştururken, kale direkleriyle yaşadığı ilişkinin devam ediyor olması dikkatlerden kaçmadı. Evet, Kâzım kaldığı yerden devam ediyordu!
Kalan dakikalarda Saracoğlu’ndaki ‘bir yaz gecesi rüyası’nda kürekler aheste çekildi. MTK ligi düşünürken, Fenerbahçe üçüncü turdaki rakibini düşlemeye başlamıştı bile. “Gulaş yemeye gidiyoruz”lar bir tarafa, bu Macar takımı Şampiyonlar Ligi’ne milyonlarca ışık yılı uzakta. Bu ölçü olmayacak maç bir tarafa, takımın efsanesi Hidegkuti’nin kemikleri sızlıyordur herhalde.

Posted in spor | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »

ABD siyah vatandaşlarından özür diledi

Posted by gresiraliyiz Temmuz 31, 2008

Temsilciler Meclisi, köleleştirilen siyah Amerikalılar’dan özür diledi. Mecliste onaylanan tasarıda, köle Afrikalılar’ın küçük düşürülüp insanlıktan çıkarıldığı kabul edilirken herhangi bir tazminat öngörülmedi

 

ABD Temsilciler Meclisi, daha önce benzeri olmayan bir metne imza atarak ataları köleleştirilen siyah Amerikalılar’dan özür diledi. Demokratik Parti’nin Tennessee senatörü Steve Cohen’in hazırladığı tasarı, oylamada kabul edildi. Meclis üyesi Carolyn Cheeks Kilpatrick, “Bugün, ülkemizde geçmişin yaralarını sarma çabalarında bir kilometre taşını temsil etmektedir” dedi. Daha önce beş eyalet kölelikten dolayı özür dilemişti, ancak Kongre’nin özür dilemesi için getirilen öneriler, kısmen özrün tazminat taleplerine yol açacağı kaygısıyla engellenmişti.

TAZMİNAT YOK • Metinde siyahlara tazminat öngörülmedi ancak meclis, kölelik uygulaması ve ayrımcı yasalarla Afrikalı-Amerikalılar’a karşı yapılan kötülüklerin kalıcı sonuçlarının düzeltilmesi konusunda sorumlu kılınıyor. Metinde, köleleştirilen Afrikalılar’a gaddarca davranıldığı, bu insanların küçük düşürüldüğü, insanlıktan çıkarıldığı belirtilerek, siyahların bugün hâlâ köleliğin ve ayrımcılık getiren Jim Crow yasalarının sonuçlarının acısını çektiği kaydediliyor. Jim Crow yasaları 1876 ile 1965 arasında kamu alanlarında siyahlarla beyazların birbirinden ayrılmasını sağlayan yasalara verilen isimdi.
Metinde “Temsilciler Meclisi’nin, Afrikalı-Amerikalılar ve köleliğin çilesini çekmiş atalarına karşı işlenen suçlardan dolayı Birleşik Devletler halkı adına özür deldiği” belirtiliyor. Cohen, “Kölelik ve Jim Crow yasaları dünya üzerindeki en büyük millete leke sürmekte. Aramızda mükemmel bir birlik yaratmanın bir parçası da bu karardır. Bu kararla hatalarımızla yüzleşiyoruz ve özür diliyoruz” dedi. Nüfusun yüzde 60’ının siyahlardan oluştuğu Memphis’ten 30 yıldır çıkan tek beyaz senatör olan Cohen’in gelecek haftaki ön seçimlerde siyah adayla mücadele etmesi bekleniyor.
Kongre önce de 2. Dünya Savaşı’nda toplama kamplarına alınmaları nedeniyle Japon kökenli Amerikalılar ve 1893’te Hawaii Krallığı’nın devirilmesi nedeniyle Hawaaii yerlilerinden özür dilemişti. 2005’te de Senato linçe karşı yasa çıkarmadığı için özür dilemişti.

JIM CROW YASALARI AYRI AMA ‘EŞİT’ UNSURLAR • Jim Crow yasaları adını Amerikalı beyaz komedyen Thomas D. Rice’ın siyahları aşağılamak için canlandırdığı bir tipleme olan Jim Crow’dan alıyor. Jim Crow, geri zekalı, ilkel, her türlü aşağılanmaya müstehak bir siyahtır. Karakteri canlandırırken yüzünü siyaha boyayan Rice yarattığı tiplemeyle siyahların Amerikan toplumdaki algılanma biçimini yansıtmış ve pekiştirmiştir. Çeşitli eyaletlerin kendilerine ait hukuk sistemlerinde ortaya çıkan Jim Crow yasaları siyahların toplumun ‘ayrı ama eşit’ unsurları olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu yasaların kimi örneklerine göre siyahlar ve beyazlar için ayrı okullar, ayrı restoranlar, ayrı tuvaletler, ayrı otobüsler düzenlenmiştir. Aynı otobüste yolculuk edildiği takdirde bile siyahların oturacağı bölme diğerinden ayrılmıştır. Ayrımcılığı sistematize eden, siyahlara ekonomik ve sosyal olarak bir dizi dezavantaj getiren bu yasalar 1964’te Yurttaş Hakları Sözleşmesi ve 1965’te Seçim Hakları Sözleşmesi’nin kabulü ile ortadan kaldırılmıştır.

Posted in dünya | Etiketler: , , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »

CHP’den “Ergenekon’da Baykal da var” manşetine tepki

Posted by gresiraliyiz Temmuz 31, 2008

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Ergenekon davasında hazırlanacak ek iddianamede bu konudaki bir MİT raporuna dayanılarak Baykal’ın isminin de yer alacağına ilişkin Taraf’ın haberinin hatırlatılması üzerine tepki gösterdi

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Ergenekon davasında hazırlanacak ek iddianamede bu konudaki bir MİT raporuna dayanılarak Baykal’ın isminin de yer alacağına ilişkin Taraf’ın haberinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi: ‘İddianamede yer almayan bazı bilgilerin yakında yer alacağı başlığıyla bazı yayın organlarında yayımlanmasını çok yadırgıyoruz. CHP Genel Başkanı’nı bir terör örgütünün sorumlusu gibi takdim etmek hiç kimsenin haddi de hakkı da değildir. Bu gibi iddiaların iddianameyi siyasallaştırma gayretlerinin işareti olduğunu düşünüyoruz.”

Posted in gündem, politika | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »

Güngören katliamında bombayı koyanın kimliği belirlendi

Posted by gresiraliyiz Temmuz 31, 2008

Güngören’deki patlamanın faillerinin iki kişi olduğu ve birinin kimliğinin belirlendiği öne sürüldü. Kimliği belirlenen bombacının yakalanması için İstanbul’daki bazı adreslere baskın yapan Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 9 kişiyi gözaltına aldı. Yakalanan şahsın, terör suçundan sabıkalı olduğu belirlenirken, bombayı koyduğu öne sürülen şüphelinin de her an yakalanabileceği öğrenildi.
Saldırının ardından Menderes Çıkmazı’nda bulunan MOBESE kameraları ve iş yerlerinin güvenlik kameralarını incelemeye alan polis, görgü tanıklarının da ifadesi doğrultusunda 2 kişinin eşgalini belirledi. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü polisleri, eşkal üzerinden yaptığı kimlik tarama yöntemiyle iki bombacıdan birinin kimliğini tespit etti. Terör suçundan sabıkası olduğu iddia edilen şahsı yakalamak için İstanbul’da bazı adreslere baskın yapan polis ekipleri 9 kişiyi gözaltına aldı. Baskınlarda yakalanamayan kişinin ise İstanbul dışına çıkmış olabileceği üzerinde duruluyor. Kimliği saklı tutulan kişinin yakalanmasının an meselesi olduğu belirtiliyor.
Gözaltına alınan dokuz kişinin, yardım ve yataklıkla suçlandıkları ve bombayı koyan şahısla irtibatlı oldukları iddia edildi. Vatan caddesinde bulunan Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne getirilerek sorguya alınan zanlılardan bazılarının da terör suçundan sabıklarının olduğu öne sürüldü.

“ALÇAKLARI TANIYORUZ” • Öte yandan, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde her hafta yapılan İl Güvenlik Kurulu Toplantısı’na giriş sırasında soruları cevaplayan Vali Muammer Güler, “Biz bu alçakları geçmişteki eylemlerinden de tanıyoruz” dedi. Saldırının hiçbir terör örgütü tarafından üstlenilmediğine işaret ederek “Öyle bir elîm olay ki; bunun üstlenilmesi bile bir cesaret ve utanç meselesidir” diyen Vali Güler toplantı çıkışında da açıklamalarda bulunarak, toplantıda Güngören’deki saldırının konuşulduğunu ancak bir açıklama yapamayacağını söyledi.
Gazetecilerin olayla ilgili olarak dokuz kişinin gözaltına alınmasına ilişkin soruları üzerine Vali Güler, sayıların bir öneminin olmadığını belirterek “İşin gereği neyse o yapılıyor. Onun için şu anda yapacağımız bir şey yok. Size sayının bir faydası var mı” diye soruları soruyla cevapladı. Güler, bir gazetecinin kimliği belirlenen bombacının İstanbul dışına kaçmasına ve örgüte ilişkin iddialarla ilgili sorusu üzerine de, ‘’Böyle bir yorum yok. Böyle bir çalışma yok. Elbette ki bir örgüt işi olduğunu söyleyebilirim ama bizim size şu aşamada söyleyeceğimiz hiçbir şey yok’’ yanıtını verdi.

“FARKLILIKLARI DÜŞÜNMEDEN DAYANIŞMA İÇİNDE OLMALIYIZ” • Cumhurbaşkanı Gül ve eşi Hayrunnisa Gül, önceki gün 17 kişinin hayatını kaybettiği Güngören’deki Menderes Caddesi’nde incelemelerde bulunarak, vatandaşlara taziyelerini bildirdi. Gül’e, İstanbul Valisi Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah eşlik etti.
“Bu insanlık dışı olayı yapanlar, kesinlikle ortaya çıkarılacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın” diye konuşan Gül, herkesin hiçbir farklılığı düşünmeden çok daha büyük dayanışma içinde olması gerektiğini söyledi. Gül, terör kurbanlarının fotoğraflarının bulunduğu çelengi de göstererek “Masum insanları ve çocukları katlettiklerinden dolayı saldırıyı sahiplenemiyorlar, utançlarından saklıyorlar” şeklinde tepki gösterdi.

ZARARLAR KARŞILANACAK • Cumhurbaşkanı Gül, esnaf ziyareti sırasında da vatandaşların zararlarının en kısa zamanda karşılanacağını ve yaralarının en kısa zamanda sarılacağını söyledi. Gül’ün ziyareti sırasında Menderes Caddesi’nde yoğun güvenlik önlemi alındığı, binaların çatılarına keskin nişancıların yerleştirildiği görüldü. Bu arada, Gül’ün incelemeleri sırasında fotoğrafını çekmeye çalışan ve üzerinde kimliği de bulunmadığı bildirilen bir kişi gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı Gül, eşi Hayrünnisa Gül ile birlikte Güngören’deki olay yerinde yaptığı incelemenin ardından, Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesine geçti. Gül, saldırıda yaralananlardan beşini ziyaret ederek, geçmiş olsun dileğinde bulundu.

Posted in gündem | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »

22 Temmuz seçimlerinin sonuçlarını yok saymaya yönelik “Google davası”, ülkeyi dört buçuk ay oyaladıktan sonra, hükümet partisini kapatmayı başaramadan noktalandı. Anayasa Mahkemesi’nin 11 üyesinden altısı “Kapatılsın” dediyse de kapatma için gerekli nitelikli çoğunluğa ulaşılamadı. Mahkemenin asker kökenli iki üyesinden biri AKP’nin kapatılmaması yönünde oy kullandı. Kapatmaya itiraz eden dört üye “laikliğe karşı odak” olduğuna hükmedince AKP’nin Hazine yardımının yarısı kesildi. Anayasa 2004 yılında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nden eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından atanan Serdar Özgüldür oyunu “Hazine yardımı kesilsin” yönünde verdi. Kapatma davasını külliyen reddeden tek yargıç olan Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç, kararı açıklarken Hazine yardımının kesilmesinin AKP’ye “uyarı” olduğunu vurguladı: İlgili parti mesajı almalı; ciddi bir ihtar kararı çıkmıştır

Posted by gresiraliyiz Temmuz 31, 2008

Anayasa Mahkemesi, AKP’nin kapatılması  ve 71 kişiye siyasi yasak istemini kabul etmedi, ancak AKP’ye bu yıl yapılan hazine yardımının yarısının (yaklaşık 23 milyon YTL) kesilmesine karar verdi. Mahkeme kararı 10 üyenin oyuyla alırken, kapatma kararı çıkmadığı için hiçbir AKP’liye de siyasi yasak getirilmedi.  

139 GÜNDE BİTTİ, REKOR • Yargıtay Başsavcılığı  iktidar partisi AKP aleyhine  ‘Laikliğe aykırı eylemlerin  odağı olmak’ suçlamasıyla 14 Mart’ta açtığı davada karar 139 gün sonra çıktı. Mahkeme, davayı görüşmeye 28 temmuz pazartesi günü başlamıştı. Üç gün boyunca toplam 30 saat çalışan mahkeme akşam saatlerinde kararını oluşturdu. Karar 18.00’de Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç tarafından Yüce Divan salonunda açıklandı.

BİR OY FARKLA • Başkan Kılıç’ın verdiği bilgiye göre, AKP kapatılmaktan bir oy farkla kurtuldu. 11 üyeli mahkemede altı üye, kapatılma yönünde oy kullandı. Ancak, anayasa parti kapatmak için nitelikli çoğunluk yani, yedi oy şartı getirdiği için AKP hakkında kapatma kararı verilemedi.

KAPATMA İSTEYEN ÜYELER • AKP’nin kapatılmasını isteyenler, Başkanvekili Osman Paksüt ile üyeler Fulya Kantarcıoğlu, Mehmet Erten, Nemci Özler, Şevket Apalak ve Zehra Ayla Perktaş olurken, Sacit Adalı, Ahmet Akyalçın, Serruh Kaleli ve asker kökenli üye Serdar Özgüldür AKP’nin kimi fiil ve beyanlarının laikliğe aykırı oyduğunu; ancak bunların temelli kapatmayı gerektirecek ağırlıkta olmadığı’ gerekçesiyle hazine yardımından yoksun bırakma yaptırımı uygulanmasını istedi.
Parti kapatma davasının reddedilmesi, başka yaptırım da uygulanmaması yönünde oy kullanan tek yargıç ise Mahkeme Başkanı Haşim Kılıç oldu.

23 TRİLYON CEZA • Mahkeme, altı oyun kapatmaya yetmediği gibi, hazine yardımı kesilsin yönündeki oyların da dörtte kalması üzerine ikinci oylama yaptı. Bu kez kapatma isteyen gruptaki altı üyenin oyu da eklenince bire karşı 10 oyla, AKP hakkında bu yıl aldığı hazine yardımının yarısının kesilmesine karar verildi.

İLK KEZ • Anayasa Mahkemesi böylece ilk kez AB’ye uyum yasaları çerçevesinde yapılan değişikliği uygulamış oldu. Böylece ilk kez bir iktidar partisi aleyhine açılan ve parti iktidarda iken verilen ilk yaptırım kararı oldu.
Mahkeme takdir hakkını AKP lehine kullanarak bu yıl verilen 46.6 milyon YTL’lik hazine yardımının tümü yerine yarısını kesmekle yetindi. Mahkeme, kapatma isteminin bir oy farkla da olsa reddettiği için, Yargıtay Başsavcılığı’nın cumhurbaşkanı, Başbabakan ve sekizi bakan 39 milletvekili dahil 31 AKP’li hakkında istediği beş yıllık siyasi yasak taleplerini de otomatik olarak reddetmiş oldu.

Posted in gündem, politika | Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »

Yasin Hayal’in avukatlığını üstlenmesi için araya giren “hatırlı” kişinin Trabzon Pelitli Belediyesi Basın Danışmanı Nedim Mollaveisoğlu olduğu yönünde Ergenekon soruşturmasında ifade veren Fuat Turgut’a yalanlama geldi

Posted by gresiraliyiz Temmuz 31, 2008

Nedim Mollaveisoğlu, Turgut’un kendisini yönlendirmeye çalıştığını da iddia ederek sözkonusu olayla ilgili detaylı bir açıklama yaptı. Mollaveisoğlu, Turgut’un kendisini telefonla arayarak Yasin Hayal ile Ogün Samast’ın avukatlığını ücretsiz olarak üstleneceğini, Pelitli’ye gelindiğinde bu kişilerin evlerine gitmesi için kendisinden yardım istediğini söyledi.

ŞÖYLE İFADE VER DEDİ • Turgut’un Ergenekon soruşturmasının derinleşmesi üzerine kendisini arayarak “Hayal ile ilgili senin ifadeni alabilirler, aldıklarında şöyle şöyle ifade ver” dediğini belirten Mollaveisoğlu, Turgut’un kendisini yönlendirmeye çalıştığını kaydetti.

Posted in politika | Etiketler: , , , , , , , , , , , | Leave a Comment »